Bütün sesleri yutan sessizlik. Kafamda yankılanan milyonlarca uğultu. Duyduğum ancak anlayamadığım seslerin sahipleri. Dudak kıpırtıları, gülüşleri, mimikleri... Boş yere harcanan zaman ve varolduğunu kanıtlama çabası içindeki anlamsız davranışları.
Sonsuzluğun çağrıları yol alıyor kafatasımda, bir oraya bir buraya çarparak. Tam cevap verecekken çağrılara, daha önceden görmediğim engeller durduruyor beni. Sıradanlığa mahkum edilmiş inanların koyduğu engeller. Kendi dünyalarına mahpus etmeye çalışıyorlar benliğimi, her biri ayrı tuzağıyla. Kaçıyorum. Hiçliğe kaçış. Görünen tek şey bedenleri olmayan yüzler, uzaktan gelen ayak sesleriyle. Tıp, tıp, tıp...
Parlayan gözleri. Korkutucu, düşünmemi yavaşlatan gözleri. Mavi gözler. Beni en çok çeken mavi gözler. Yaklaştıkça silinen, durduğumda beliren, koşunca yok olan mavi gözler.
Tutku. Sıradan insanların dünyasına duyulan tutku. Sıradan insanlardan birine, beni bağlayan tutku. Sonbahar rüzgarlarıyla diyarından ayrılan yaprağın rüzgara aşkı. Gizemli ormanlara düşkün korkak maceraperestin hisleri. En gaddar duygu belki tutku. Yaşamadan anlaşılmaz.
Yaklaşan ölümün korkusu, sarhoşluğu. Hiçlik merakı yanında varlık bağlılığı. Parçalanmış ruhun her parçasında ayrı korku, ayrı heyecan... Kabaran denizin azgın dalgaları gibi içim; savruluyorum oradan oraya.
Ayrılan benliğin birleşme çabası. Sıradan beden ve uçmaya çalışan “ben”. Karmakarışık duygularla yoğrulan beynimdeki tek düşünce: KURTULMAK! Kurtulmak bu sıradanlıktan, bu sıkıntıdan.
Anlaşılmayan uğultular. Karışmış kafam. Sıradanlıktan öte gitmeye çalışan ruhum, sıradanlık aşığı bedenim. Tam benlik çatışması.
Hiçbir zaman anlayamayacağım deliliğe yaklaşıyorum galiba. Sıradan olmayacağım sonunda, kurtulacağım ben de, bu kahrolası dünyanın rezilliğinden
Korkuyorum. Korkularımla yüzleşmekten korkuyorum. İçimde yer eden korku, sonsuz karanlıklara gömüyor beni. Her şeyi sıradan görüyorum, her şeyi boş, her şeyi anlamsız.. Kaçmak, kurtulmak istiyorum duygularımdan. Duygularım öylesine ağır geliyor ki dayanamıyorum, eziliyorum altlarında.
Uzaklarda bir evren var, biliyorum. Sorumluluk olmadan herkesin istediğini yapabildiği, her isteğin gerçek olduğu, iyilik ve kötülüğün yan yana yaşadığı bir evren. Hayallerde değil, çok uzaklarda bu evren, çok.
Evrenime ulaşmak için korkularımla yüzleşmeliyim. , acı çekmeliyim, buradaki sorumluluklarımı alt etmeliyim; biraz da hor görülmeli, acınmalıyım. Hissediyorum, bunları kaldırabilecek güçte değilim ben. Önüm arkam karanlık. Karanlığın görünmeyen ardında zindanımın parmaklıkları.Sıradanlığın ördüğü ağlarla kaplı her yanım. Acımasız bir örümceğin avı gibi tek yaptığım vızıldamak. Vızıldamak sıradanlığın kurbanlarına karşı.
Karanlıklar içime işlemiş. Bir ışık kırıntısı kalmamış koridorlarımda. Zindanımın duvarları kapkara, diğerlerinin gibi parlak beyaz değil. Bu karanlık zindanım, uzak sıradanlık kurbanlarınınkine. Uzağız, çok uzağız. Uçurumlar var aramızda. Sadece gümüşten bir kordonla bağlı zindanlarımızın göbekleri. Bu yüzden çok yabancıyım doğrularına ve duygularına.
Onlar gibi hissetmeye başladığım an, kendi karanlıklarım durduruyor beni. Konuşacak oluyorum, susturuluyorum. Susturuluyorum haykırışımı kaldıramayacak olanlar tarafından. Diyeceğim ki: “ Ben sizin zindanınızı görüyorum. Kapısı açık. Çıkın dışarı, yanıma gelin. Karanlığa, yalnızlığa gelin. Burasının acısı daha az yaşadığınız renk karmaşasından, gölge oyunundan. ”
Konuşmadan anlıyorlar ne diyeceğimi ve diyorlar ki: “ Karanlığın korkusu var, karanlığın sıkkınlığı var. Karanlıkta hapis olmanın verdiği hüzün var ki, ruhlarımızı parçalar. Hem yalnızlığın da yorgunluğu var, cezası var! ”
Susuyorum. Bırakıyorum, kendi karmaşalarında boğulsunlar kendi parlaklıkları, taptıkları renkleri onları mahvetsin. Bırakıyorum, birbirilerini yesinler, birbirlerini yok etsinler. Anlamıyorlar beni. Zorlukla söyleyebildiğim birkaç kelime onlara çok yabancı, anlattığım evren çok uzak. Farklıyım gözlerinde. Bunu sağlayansa , renkli zindanlarının üstünde duvarları karanlık, parmaklıkları yalnızlık olan zindanımda hayal evrenimi aramam, kendi yalnızlığıma kapanmam, hepsine üstten bakmam |